Ankara romanı Yakup Kadri Karaosmanoğlu tarafından yazılmış, 1934 yılında Akba Kitabevi’nde yayınlanmıştır. Okuduğum kitap ise 7. baskı olup İletişim Yayıncılık tarafından yayınlanmış, toplam 264 sayfadan oluşuyor. Roman adından da anlaşılacağı üzere Ankara’yı anlatıyor. Sadece bir şehir betimlemesinden ziyade Ankara, bir dönemin bitişi ve başlayışının merkezinde olduğu için kitapta kapsamlı analizlere yer verilmiş. Toplam 3 bölümden oluşan kitabın ilk bölümü Sakarya Savaşı öncesi 1922’ye kadar, ikinci bölüm Türkiye Cumhuriyeti’nin ilanını izleyen yıllar (1926’ya kadar) ve son olarak üçüncü bölüm Cumhuriyet sonrası yıllardan oluşmaktadır. Bu üç bölümde farklı kimliklerle ana karakter olarak karşımıza çıkan Selma yer alıyor. Selma her dönemde hayatına giren erkeklerle bizim dönemi anlamamıza yardımcı oluyor. Yakup Kadri Karaosmanoğlu o tarihlere birinci gözden tanıklık etmiş bir yazar olduğu için güçlü bir eser inşa etmiş. Cumhuriyete gebe halkın sancılarını, doğumu ve ortaya çıkan çocuğu anlatmıştır. Eserde karakterleri üstünkörü anlamak karakterlerin temsil ettiklerini kavramamaya varır. Tamamıyla olayların ve karakterlerin o zamandan birer parça olduğu kabul edilmeli. Eserdeki mekanlar, olaylar ve karakterler Cumhuriyet tarihinin gerçekçi ögeleridir.
Birinci bölümde Selma Hanım Ankara ile tanışıyor, bu tanışma daha önce hiç İstanbul dışında yaşamayan bir kadın için çok zor. Ankara Anadolu’nun bir parçası, yıkık dökük evleri, yolu olmayan sokakları ile. Osmanlı’nın gözdesi hatta kalbi İstanbul’un yanında virane bir şehir. Tıpkı Anadolu’nun diğer şehirleri gibi. Selma Hanım Ankara’ya ne kadar uzak ise Osmanlı da öyle. Kocası Nazif Bey bir banka şefidir, ne kurtuluş savaşı onun için önemlidir ne de cumhuriyet. Zayıf bir karakter olan Nazif’in bu yönünü, Selma ancak başka insanları (Binbaşı Hakkı) tanımasıyla görecektir. Kendisi milli mücadelede yer almak isterken kocasının güvenli bir yer arayışı Selma’yı kocasından artık tamamen uzaklaştırmış ve boşanmışlardır.
İkinci bölümde zafer kazanılmış, Hakkı Bey ve Selma Hanım aktif rol oynamıştır bu zaferde. Selma Hakkı Bey’i, Nazif Bey’in arkadaşı Murat Bey sayesinde tanımıştır ve amacını çok kutsal gördüğü için ona katılmıştır. Hakkı karakteri Selma’da mücadeleci bir ruh oluşturmuştur ve Selma bu hedefe giden yola, amaca hayran kalmıştır. Hakkı Bey’le evlenmiştir ancak zafer sarhoşluğuna kendini kaptıran eski binbaşı git gide kendini Selma’dan uzaklaştırır. Yanlış batılılaşmanın somut bir örneği olan Hakkı için artık Vatan değil kendisi önce gelir. Gavur dediği Avrupa artık onun için özenilmesi gereken bir medeniyettir ve bu durumu o kadar abartır ki Selma’nın gözünde çevredeki aşırı tiplerden birine dönüşür. Sohbetinden zevk aldığı ve düşüncelerinin karşılık bulduğu genç muharrir Neşet Sabit ile sohbet ettikçe Selma artık bu duruma katlanamaz ve Hakkı’dan boşanır. Böylelikle öğretmenlik hayatı başlar.
Son bölüm Yakup Kadri’nin hayali olan Ankara’dan bahseder. Selma ve Neşet Sabit evlenmiştir. Selma Anadolu’nun çoğu yerine yeni değerleri tanıtmayı hedef edinmiş cumhuriyetçi, milliyetçi bir kadına evrilmiştir. Halk Evleri, Toplumsal Mükellefiyet Teşkilatı yeni düzenin merkezi olmuştur. Hayal edilen, genç, dinamik karakter tiyatro sanatçısı Yıldız ideal Türk insanı olarak karşımıza çıkar.
İlk sayfadan son sayfaya kadar tarihe gerçekleri bizlere sunan Ankara’da, okuyucu olarak Nazif karakterinin vurdumduymazlığı beni de Selma gibi rahatsız etti. Bir diğer karakter Hakkı Bey’i Selma'nın bu kadar etkilenmesini içselleştiremedim. Hakkı Bey zaferin ne olduğunu kavrayamamış yanlış batılılaşma örneğinin adeta vücut bulmuş hali olarak karşımıza çıkmakta. Zafer kazanmak için savaştan galip çıkmak yeterli değil, bunun için halkla bütün olup bir gelişme sürecine girmeliydi. İlk olarak Ankara Palas’ın önünde duran yoksul halkla birlik olup kurtuluş savaşını devam ettirmeliydi. Bu yüzden ben Hakkı karakterini Nazif’ten daha zayıf görmekteyim.
İkinci bölümle ilgili dikkatimi çeken ise Cemile karakteri idi. Romanın başında da aslında görünmez bir karakter olan Cemile salon hayatına geçildiğinde kendisini ne kadar Avrupalı tarzda göstermek adına çabalasa da bunu başaramıyor ve eskiye göre daha mutsuz, asık suratlı birine dönüşüyor. Hangi devirde olursa olsun toplumun beğenisi üzerinde şekillenen güzellik olgusunu burada da görüyoruz. Mutluluğu etrafındakilerin sahte mutluluğu üzerinden puanlayan, baloda üstünde mücevher taşıyan Cemile büyük bir yanılgıda çünkü o zamanların ve hatta şimdinin de mutlu insanı öğrenme, öğretmeye dayalı da olabilir. Çevresindekilerin çemberinden uzaklaşamayan Cemile mutluluğu yanlış yerde arıyor.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun başyapıtı olan Ankara herkes tarafından okunmalıdır yalnızca siyaset ya da tarih ile ilgili olanlarca değil. Yazar, Selma üzerinden Ankara’yı, yeniliğe ayak uydurmaya çalışıp tökezleyen Osmanlı toplumunu, Kurtuluş Şavaşı’nın neleri hedefleyerek yapıldığını, bu hedefi anlamayanları ve bunu anlayıp kendine amaç edinenleri gibi daha bir çok kesimi ve olayı o zamanların tarihi dokusunu hissettirerek anlatıyor.
Kitapları yoldaş edinin, sevgiyle kalın. ✋
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder