20 Ağustos 2020 Perşembe

ÇUKURLAR ve DÜZLÜKLER

Merhaba, Sputnik Sevgilim kitabındaki Sumire karakteri gibi yazarak bir şeyleri anladığımı, bildiklerimi ve bilmediklerimi bir bütün olarak ancak bu yolla aktarabildiğimi fark ettim. Muhakkak beni anladığını düşündüğüm insanlarla kurduğum ilişkiler de bu amaca hizmet ediyor fakat hiç şüphe yok ki en çok bağ kurduğumuz insanla bile bir duvara çarpıyoruz. Bu platformu Buse'yi biraz dışarıda bırakarak doldurmak istemiştim fakat şimdi fark ediyorum ki insan kendinden uzaklaşamaz. Birinci tekili kullanmamak için çok uğraş verdiğim oluyor ancak işin ucu hep buraya, bana varacak. Bunun nedeni dediğim gibi insan kendinden uzaklaşamıyor, ne kadar bunun bilincinde ve isteği uzaklaşmak olsa dahi. 

Hep bir beklenti içerisinde olduğumu düşünüyorum. Aileden, arkadaşlardan, sevgiliden veya olaylardan, yaşanılanlardan hep bir beklenti söz konusu. Ben onlara, hayata ne verebiliyorum acaba? Bir yakınım beklentiyi düşük tutmanın mutluluk kapısını hep açık tutacağını söyler. Sanırım bu çok doğru bir yaklaşım. Tabii bahsettiğim umutsuzluk ve hayatın tüm yaralayıcı hamlelerini kabul etmek değil. Benim doğru bulduğum nokta hayat yolunun tozlu, çamurlu, çukurlu ya da tümsekli olabileceği gerçeği. Eğer asfalt olan, gölgeli, manzaralı bir yol çıkarsa karşımıza ne mutlu. Beklentin zaten pürüzsüz bir yol ise karşılaştığın azıcık bir kötü yol bile büyük bir hayal kırıklığı olur ama beklentin zaten bu ise iyi olana daha fazla sevinirsin. Öte yandan ayakkabılarını iyi seçmelisin bu yol için veya bir yağmurluk ile hazır olmalısın her an bastırma ihtimali olan yağmura. O tümsekleri aşacak kadar güçlü olmalı vücudun. Biliyorum çok zor böylesine hazırlıklı ve azimli olmak ama yaşmak bu işte. İsteğimiz o yolun sonuna kadar 'iyi' gitmek ise. 

Kendime haftalarca yorulmadan acıyacağımı biliyorum, vah başıma bunlar geldi ah neden böyle oldu diye. Bundan eminim. Emin olduğum diğer şey ise bir başkasının gözünde bu sinir bozucu olacaktır çünkü ben onun hayalindeki yerdeyimdir ve ayağıma bir kaç çakıl taşı değdi diye mırın kırın etmem onun için sadece şımarıklıktır. O çakıl taşı benim için kocaman bir kaya aslında, altında eziliyorum. Bazen kimsenin yardımını istemeyiz kendi başımıza onu yuvarlayabileceğimizden de değil o yükü onlara yüklemek istemediğimizden, belki gurur yaptığımızdan. Gelmek istediğim nokta herhangi bir nedenden hala o kayanın altında oluşumla ilgili. Bu kaya ölüm, işsizlik, yalnızlık, depresyon, sevgisizlik, asosyallik diye sayabileceğim herhangi bir örnek olabilir. Bunlar bir kaç itici güçle aşılalabilecektir fakat ilk başta bahsettiğim  yere tekrar gelecek olursak bunların aşılabileceğini düşünmek bir beklentiye girmek değil midir? Hani beklentiye girmek işleri zorlaştırıyordu, kişi için yıkıcı olma potansiyeli vardı? Birilerinin o kayaya el atmasını istemek mesela büyük bir beklenti. Hadi diyelim bir yardım eli var ve biliyoruz ki insanlar birlikte olunca kolayca atlatılabilir bazı şeyler. O beklentinin istediğin şekilde karşılanamaması veya bir şey beklememek halinde nasıl mümkün olabilir bu? Bir şey beklenmediği zaman yapılan şeyler kişiye ne kadar dokunabilir ki? Sonuçta etkiyi istemiyor ve bu yüzden gerçekleşecek etkiyi doğru şekilde içselleştiremez. Bu durumda kişinin kendini açması lazım, öyle ya da böyle. 

Genel olarak şu şekilde ilerlemenin aydınlatıcı olabileceğini düşünüyorum. Hayat yolumuzda bir çukur varsa beklenmedik veya öngördüğümüz ilk olarak bunu tartmak gerek. Genişliği, derinliği nedir yani önceden bildiğimiz sorunlarla bir kıyaslaması yapılarak en az hasarla nasıl atlatılacağını kestirmek için. Sonra kabul ettiğimiz ve tarttığımız bu çukuru aşmak için gereken ortamı hazırlamak yani yardımcı unsurları toplamak gerek. Bu bir yakınından alınan yardımla veya güçlendirdiğin biricik kendinle mümkün olabilir. Süreci yalnızca sen belirleyeceksin çünkü kendini en çok sen tanıyorsun, o çukuru sen ölçtün ve hamleye karar veren de sensin. Son olarak geriye bu çukuru aşmak gerekiyor. Birden fazla kez denemeyi, düşmeyi göze alarak. Biliyorum bunu aştıktan sonra illa bir yerde gölgeli, huzur verici bir yola sapacağız. O zamana kadar herkes için güç diliyorum.

Hayatınızdaki tüm aşılmaz sandığınız sorunlara umutla yaklaşmanız dileğiyle, hoşça kalın. ✋



10 Ağustos 2020 Pazartesi

BİLİNÇLİ RÜYA

Merhaba, hayal kurmak ya da benim tabirimle bilinçli rüya hali ile ilgili yazıyorum. Küçüklüğümüzden beri her daim  bize eşlik etsin istediğimiz hayallerimiz. Görselleştirdiğimiz düşüncelerimiz yani kurduğumuz hayaller gerçek hayatı şekillendirmede bize yardımcı oluyor. Baş edemeyeceğimiz bir durumla karşı karşıya kaldığımızda bir kaçış kapısı olma ya da karamsar bir anımızda aslında böyle de olabilir dedirterek bizi silbaştan yaratma gücüne sahip. Böyle sayabileceğimiz, yardımcı olduğu bir çok şey var. Rüyadan farkına ise yaratıcısının kontrolünde olması, yönlendirebilme diyebiliriz.  Binlerce olasılığı kafamızda kurmak, istediğimiz yerde istediğimiz kişi ile birlikte olabilmek, seçtiğimiz herhangi bir konu üzerine kendi çizdiğimiz yolda yürüyebilmek. Muazzam bir şey. 

Öte yandan gerçek hayatı unutmamak gerek ne kadar hayal kurarsak kuralım bizi bekleyen yalnızca bir hayat var. Evet ona yön verebiliyoruz fakat çoğu zaman hayalimizdekinin yanına bile yaklaşamıyor. Kurduğumuz hayallerde yaşayabileceğimiz onlarca hayatı, mekanı, zamanı, kişileri görüyoruz ancak elimizde olan bu çağ, bu coğrafya, bu beden, bu kişi... Demek istediğim kurduğumuz hayal sonrası gerçeğe dönmek suya yüz üstü çarpmak gibi olabilir. Bunu da kimse istemez, suyun soğuk olduğunu ve hatalı bir düşüşte can atıcı olabileceğini unutmamak gerekir. Sahip olduğumuz biricik hayatı yok şöyle yok böyle olsaydı diyerek, geçmişi değiştiremeyeceğimizi bildiğimiz halde hayallerle oraya hapsolarak, geleceğin milyarca ihtimali arasında dans edip gerçekte harekete geçmezsek en önemli olanı yani anı kaçırırız. Böyle olursa da o an sadece dün olur veya gelecek şimdi haline dönüşür. Geçmiş değişmez, gelecek ise şimdiden yaşanmaz. 

Yukarıda bahsettiğim gibi hayal kurmak ve hayal dünyasında yaşamak arasında bir çizgi var. Sanıyorum kullanışlı olan hayal kurup rahatlamak, bir şeyleri öngörmek ve gerçek hayata daha güçlü bir şekilde dönmek. Ben kendi gerçekliğimden pay çıkararak başlarım hayal kurmaya yani her şey o kadar fazla uçuk kaçık değildir. Mesela en çok istediğim meslekteki Buse'yi ya da Buse'yi en çok yanımda olsun istediğim kişilerle birlikte hayal ederim. Kimse müdahale edemez benim oluşturduğum bu yapay cennete veya kimse çıkamaz ben istemedikten sonra, sanırım olayın en çekici yanı da bu. Herkesin yüzüne bir gülümseme konduruyorsun ve kötü diye niteleyebileceğin her unsuru bu alandan uzaklaştırıyorsun. Gerçekten cennet. Lisede bir erkek arkadaşım çok fazla hayal kurduğundan bahsetmişti, şaşırmıştım sanki bir tek ben hayal kurabilirmişim gibi. Kendime sessiz sakin bir alan oluşturum ve hafif bir müzik eşlik eder bana demişti. 5-10 yıl sonraki beni hayal ederim, okuduğum kitapları hayalimde tekrar yazarım demişti. Gerçekten beni tarif ediyordu, daha önce kimseyle konuşmadığım bu konuyu başka birinin ağzından duymak beni hayli şaşırtmıştı. Onun da hayal kurmak hayatının önemli bir yerindeydi, bir çok insan da olduğu gibi. Hayal kurmanın zihin açıcı ve umut verici etkisi bu insanlar tarafından keşfedilmiş olsa gerek. 

Sanıyorum kimse ağlarken, üzülürken değil sevdikleri ile sevdikleri şeyi yaparken hayal eder kendini. Peki çoğu insanın ortalama benzer hayalleri varsa insanların bu yapay cennete biraz da olsa yaklaşması gerekmez mi? Hayallerin sadece hayal olması mı gerekir, gerçek hayata uyarlanamayacak kadar hayal midir onlar? 

Hayallere umut bağlamaktan korkmayın, sevgiler. ✋