29 Ağustos 2025 Cuma

Siz De Kaşif Misiniz?

Uzun yıllardır arkadaşlarıma sorduğum bir soru var. Tatil dönüşü tekrar aklıma geldi bu soru. Acaba bir gün içimizdeki keşfetme arzusu yok olur mu? Şu an bu heyecanı taşırken sınırları zorlamalı mıyız? Çoğunlukla benim savunduğum görüşe benzer cevaplar almaktayım. Belirli bir yaştan sonra konfor alanımızı bırakmak daha da güçleşecek ve belirli ölçüde heyecanımız azalacak. Şu an bu hislere sahipken sonuna kadar gitmek, yaşadığını hissetmek için elzem bana göre. Bir sabah uyandığımda o şehri de görmeyivereyim, bunu da yapmayıvereyim demekten çok korkuyorum. Bu korku diğer korkular gibi nefes alışverişlerinizi değiştirecek cinsten değil. Yalnızca hayatı gerçekten yaşamak isteyen birinin aklındaki sorularının geleceğe dair şekillenmesinden ibaret. 

Elimizde olan hislerle ilgili ne yapabiliriz? Onları dönüştürmek mi asıl olan yoksa onlara uygun yaşamak mı? Gelecekte içimizdeki bu keşfetme arzusunun yok olacağına dair korkum da işte bu noktada gün yüzüne çıkıyor. Oysa insan elindeki heyecanla şu an yapması gereken şeyleri yapabiliyor mu? Uygun koşullar her zaman var olmayabilir ancak kısmen yaratılabilir. O sebepledir ki şu an keşfetme arzusu hala içimizdeyken bu yolda ilerlemek gerekir. Bundan yıllar sonra konfor alanı bizi zincirlediğinde veya sizin hayal gücünüze bıraktığım birçok engel sizi geri durdurduğunda şu anki kendinize kızmaktır sanırım en büyük pişmanlığı yaratacak olan. Bu yazıya başlarken aklımda bir motivasyon metni oluşturmak yoktu ancak kelimeler evrildi motivasyon cümlelerine. Çıkın ve yaşayın! :)

Yaşadığımız hislerin arkasında olmamız gerekiyor. Bir heyecan, arzu, merak varsa peşinden gitmeliyiz. Bu durumu hedonist bir yaklaşımla savunanlar var belki haklılar belki değiller. Benim bu noktada inandığım şey hislerimizi gelecekte aynı şekilde deneyimleyemeyebiliriz. Dolayısıyla onları tam şu an kucaklayıp peşinden gitmeliyiz. Bunu yalnızca pozitif bir yerden savunmak doğru olmayacaktır. Öfke, korku, üzüntü varsa yine bunları dönüştürmek yerine doyasıya yaşamalı insan. Bunları yaşarken hissettiklerini kucaklamalı. Benim en büyük korkum bu negatif hisler değil gelecekte birçok histen mahrum kısır insanlara dönüşmekten, bu hisleri yaşayamamaktan gelir. 

Başlığımız 'siz de kaşif misiniz?' Bunun nedeni insanların tüm hisleri ne kadar kucaklayıp, özümsediğine olan merakımdan geliyor. Şu an kaşifseniz eğer ileride de olacak mısınız? Şu an ki merak duygusuyla ne yapıyorsunuz? Umarım ileride kılınızı kıpırdatmayacağınız şeyleri büyük bir coşkuyla yapıyorsunuzdur şimdi lakin benim hayattan anladığım bu, şu sıralar...



10 Mart 2021 Çarşamba

Muhteşemliğin Sönüşü

Merhaba, bugün belki de bizi çocukluğumuza götürecek bir konudan bahsetmek istiyorum. Herkesin öyle ya da böyle bu hisleri yaşamış olduğuna dair bir inancım var. Bu, bazen elde ettiğimiz bir şeyin bizim olamayacak kadar muhteşem olduğu hissi ve bu muhteşemliğin bir noktada sönmesi durumu. Sürecin başında aşırı istekli olma halinin neden azaldığı konusuna değinmek istiyorum. Bizi çocukluğumuza götürecek deme sebebim ise bu hissin çocuklukta daha kolay hissedilebilir olmasından. Örneğin küçükken rengarenk bir eşya alındığında, kullanmaya kıyamayacak kadar onu güzel bulmak. Renkli kalemlerimi hatırlıyorum ya da babamın aldığı bisikleti, ne kadar heyecanlandığımı. Sabah uyandığımda orada olmayacakmış gibi bir korku da eşlik ederdi çoğu zaman bu hislerime. Yaşanılan korkunun sebebi, her zaman istediğimizi elde edemediğimizden veya birçok kez güzel diye nitelendirdiğimiz şeylerin elimizden kayıp gidişine şahit olmamızdan kaynaklanıyor olabilir. 

Öte yandan elde edilmeden önce belki de en çok istediğin o şey, ulaşılabilir olduğunda artık cazibesini kaybedebiliyor. Bu insanların iki yüzlülüğü oluyor. Elinde olanı istediğin zaman kullanır, istediğin forma sokabilirsin. Onun üzerinde hakimiyet kurabilmenin verdiği güç sarhoşluğu, bir yere kadar çekicidir. Bu sarhoşluk, koşulların değişmesi ile önem kaybedecektir. Hakimiyet kuramadığın şeyler uzaktadır. Bu uzaklık sizden beş metre ötede de olabilir fakat yasaklarla dolu bir beş metre. Sonuçta ona dokunmak yasak, burada ölçülebilir uzaklık bir anlam ifade etmez. Yasakların oluşturduğu çekim, o şeyi daha çok istememize sebep olur. Bahsedilen bu gerçeği, kabul edip sağlamasını yaşadıklarımızla yapabiliyorsak neden bu iki yüzlülüğe izin veriyoruz?

Çocukken hızlı bir şekilde başka şeye ilgi duymak, ilgi duyduğun şeyi kolayca unutmak mümkün ve kabul edilebilir bir durumdur. Hiçbir çocuk bunun pişmanlığını yaşamaz, çevresindeki kimse bu durumu yadırgamaz. Yetişkinler söz konusu olduğunda işler bu kadar kolay olmuyor. İkiyüzlülük belki de ağır bir niteleme olacak kimileri için, yetişkinler de çocuklar gibi sıkılamaz mı gibi argümanlar sunulabilir. Benim değinmek istediğim nokta bundan tamamen farklı. O şey her neyse zaman, mekan, canlılardan bağımsız olarak her daim muhteşem kalamaz zaten. Değişim ve yenilik bizleri, o şeyleri de beraberinde götürecek. Başlangıç noktasından farklı bir yerde isen zaten bazı şeyler de değişmiştir muhakkak. Bu değişimle birlikte konumun, başlangıç noktasından faklı bir yerdedir artık. Burada doğal sürecin işleyişinden başka bir şey yok. İkiyüzlülük, muhteşemliği herhangi bir değişim olmadan sırf elde ettiğin için öldürmekten, elinde olanla kurduğun bağı değersiz bularak elde edemediğinle nasıl bağ kuracağın üzerine kafa yormaktan ileri geliyor. Yarın muhteşem bulduğunu istemeyecek olan insan, şimdi neden önüne geçemediği bir istek duyuyor? İkiyüzlülük yüzünden mi yoksa daha masumane olarak görebileceğimiz insanlığın bütüncül yapısının bir özelliği olarak karşımıza çıkan değişkenlik yüzünden mi?

Duygu durumu değişiklikleri, yaşadığımız ve sıkı sık tanık olduğumuz bir gerçekliktir. Hayatımızda bu gerçekliliği kabul ederek karar alır, yaşantımızı bununla bütünleştirme çabasıyla hareket edersek şüphesiz kazançlı oluruz. Düşüncelerle vardığımız noktalarda da öğrendiklerimiz sayesinde değişkenlik olabilir fakat duygular her alanda dallandığından etkiye daha açıktır. Ufacık bir etkiye duygusal bir tepki verebiliriz, buna müdahale etmek dayanıklılık, direnç gerektirir. İnsan yapısı bu dirençli yapıya sahip olmak için deneyimlediklerini rasyonel biçimde değerlendirmeli, otokontrolü sağlamalıdır. Meşakkatli olan bu süreç her insanın uygulayabildiği veya uygulasa bile sonuç aldığı bir şey değildir. Tüm bunlar yüzünden belki muhteşem dediğimiz bazen mide bulandırıcı olabilir. Tanımlarımızı değiştirmek bu kadar basitse, muhteşem kelimesinde olduğu gibi kelimelerin dolayısıyla duyguların içini boşatmak gibi bir gerçekle yüzleşmek zorunda kalmıyor muyuz? Bununla birlikte kelimelere ve duygulara olan güven sarsılmıyor mu? 

Üzmeyecek ve üzülmeyecek bir şekilde değer biçmek dileğiyle, hoşça  kalın. ✋



13 Aralık 2020 Pazar

Başlayabilmek!

Merhaba, planlı yaşamanın hayatı ne kadar kolaylaştırabildiğini bildiğimiz halde neden bunu yapamadığımız ile ilgili yazmak istiyorum. Güne başlarken kafamızda yapmamız gerekenler sıralanıyor birer birer. Gün sonunda ise tam bir hüsran. Ertesi güne de etkisi olacak bu durumu değiştirmek o anda mümkündü aslında. Bizi tüm o yapılması gerekenleri yapmaktan alıkoyan ne? Buna verilecek cevap tatmin edemeyince insan çıldırıyor. Daha önce söylediğim gibi anda kalıp anın hakkını vermek gerekiyor çünkü saniyeler öncesinde o an gelecekti bakın şimdi de o an geçmiş oldu. 

Kişisel wellbeing şeması çıkarmak planlı yaşamak için iyi bir adım olacaktır. Sağlık, aile, sosyal katılım, ekonomik güven, umutlu olma, eğitim gibi başlıkların teker teker üstesinden gelmek gerekiyor. Bunların hangisinin ne kadar önemli olduğunu söylemek güç. Sonuçta bireysel bir şema çıkarıyoruz. Üstesinden geldikçe oluşan rahatlama hissi artık sizi yeniliğe, değişime açık hale getirecektir çünkü endişelenmeniz gereken şeyler azalacak ve zaman yönetiminde başarı sağlamanız daha mümkün olacak. Anda kalmanın önemini bilerek gerekli planlamalar yapılacak ve geleceğin yükü de azalmış olacak. Bu aslında zincirlerle size bağlanmış koca bir yükü çekmek gibi. Şemaya eklediğiniz iyi hissetmenizi sağlayan şeyler aslında bir nevi yükü çekmenize fayda sağlıyor. Bunlar tekerler, yol, zincirin sağlamlığı gibi sayılabilir. Önünüz açık olacaktır çünkü binlerce seçeneğiniz var. Anlatınca çok kolay geliyor fakat olay biraz da basitleştirmekte yatıyor. Öyle ya da böyle yaşıyoruz tamam ama neden daha iyi nasıl yaşamamız gerektiği üzerine kafa yormayalım ki? Bu işi biraz yaş aldıktan sonra yapmak üzücü olacaktır fakat önemli olan herhangi bir anda yapmak. Karar vermek, başlamak, gerçekleştirmek...

Sağlıklı olmak bir hastalığa sahip olmama durumu değil sadece. Wellbeing kavramı yani bütünsel sağlık bize zihinsel, duygusal ve fiziksel anlamda sağlıklı olma durumunu ifade eder. Kendini zinde hissetme durumu örneğin bir işe başlarken motivasyonu sağlayabilecek güçte olmak, karşılaşılan her duruma belirli ölçüde dayanıklılık gösterebilmek gibi. Bu şemada belki de en önemli olanın fiziksel sağlık olduğunu söyleyebiliriz. Sağlıklıysan bir işe başlamadan önce çözmen gereken büyük bir sorun olmadığını fark ediyorsun ya da diğer sorunların hafif şeyler olduğunu. Sanıyorum beyin kendini hasta olarak kodladığında ne yaparsanız yapın etkili olmuyor. Bu yüzden inançlı olmak gerekiyor başaracağına, sağlıklı ve bir nevi tam hissettiğine. Fiziksel sağlığı korumak için sağlıklı beslenmek, egsersiz yapmak gibi örnekler sayabiliriz. Duygusal ve zihinsel sağlığın temini için ise meditasyon, sosyal hayatın, eğitim hayatının iyileştirilmesi için atılan adımlar sayılabilir. 

Carpe diem, quam minimum credula postero. Latince, Latince bilip bilmediğine bakmadan her seferinde diğer dillere göre daha vurucu oluyor. Bu sözde denildiği gibi anı yaşamak gerekiyor, yarına güvenmeden. Öte yandan da yarını düşünmemek geleceğini inşa edememeye yol açacak. Bu dengeyi kurabilmek de gerçekten zorluyor insanı. Planlı olmanın önemi de burada ortaya çıkıyor. Yapılması gereken sürekli gelecekte yapacağın şeyleri düşünüp anı heba etmek değil. Hele de günün 24 saat olduğunun fakındaysan. Önündeki engelleri görmek ve kendini tanımak adına yukarıda bahsettiğim şemayı çıkarıp bunların üstesinden gelmek ve sonra günü parçalara bölerek yarının yükünü hafifletmek ve o günün geçmişe dönmeden tadını çıkarmak. Bunun için de başlamak gerekiyor. Günü güzelleştirmeye, yarınlar için kendine emek vermeye...